28 Ekim 2015 Çarşamba

Düşüyorum Umuda Bulaştıkça Ellerim

gece ve karanlik aski
Karanlık var. Sağım, solum, önüm, arkam karanlık. Göz gözü görmüyor. Bir o kadar da sessizlik var. Kalbimin atışını duyabiliyorum. Nereden geldim buraya bilmiyorum. Bir anda düştüm ve kendimi burada buldum.
Karanlık… Küçücük bir ışık hüzmesi dahi yok ortalıkta. Gözlerim de karanlığa alışmadı bir türlü. Hiç böyle bir karanlık görmedim.
Ama her nedense korkmuyorum hiç. Ne karanlığın içinden çıkacak kötülüklerden ne de ölümden. Saatlerdir yürüyorum önümü görmeden. Geriye de dönmedim hiç. Hep ilerliyorum.
Karanlık… Hala yürüyorum. Günler geçti, tek bir ışık tanesi görmedim. Gözlerim hala karanlığa alışmadı. Yine de korkmuyorum. Aldırmadan hiçsizliğe yürüyorum.
karanlık
Işık… Bir ışık gördüm uzakta. Küçük ama parlak bir ışık. Aylardır yürüyorum, bugün ilk defa bir ışıkla karşılaştım. İçimdeki hiçsizlik duygusu ilk defa yerini umuda bıraktı. Artık yürümüyorum, hızla koşuyorum.
Korkuyorum…. Karanlık yavaş yavaş yerini ışığa bırakmaya başladı. Ama her nedense içimde tanımlayamadığım bir korku kol geziyor. Gözlerim de karanlığa alışmaya başladı.
Koşuyorum… Yıllar oldu ama ben hala koşuyorum. İçimdeki korku git gide büyüdü. Artık sessizlik de yok. Her bir yerimden ses geliyor. Sağım, solum, önüm, arkam ses. Kalbimin sesini de işitemiyorum artık. Ama hala korkuyorum.
Umudum gitgide artıyor. Sanki yollar kısaldı gibi. Ortalık iyice aydınlandı. Ama her gün muhakkak bir yere çarpıyorum ya da bir çukura düşüyorum. Vaktimin çoğunu bu belalardan kurtulmak ile geçiyorum. Anlamadığım tek şey; karanlıkta hiç düşmemişken neden şimdi aydınlıkta düşüyorum.
Az kaldı, biliyorum. Işığa ulaşmama ramak kaldı. O küçük ışık huzmesi artık kocaman güneş sarısı bir ışık bulutu. Hızımı iyice artırdım. İçimdeki umut arttı, ama hala korkuyorum. Bilmek neden bu kadar korkunç?
karanlikta yuruyorum deneme yazisi
Işıkla aramda sadece bir adım kaldı. Her yer aydınlık. Tek bir karanlık parçası yok. Ama göremiyorum. Çok fazla ışık var. Gözlerim körelmiş gibi. Kalbim de sesini yitirdi. Şimdi karar vermem gerek: Işığa girmeli miyim yoksa geriye mi dönmeliyim? İlk defa bugün geriye dönmeyi düşündüm.
Işığın başında bir kaç yıl bekledim. Ama sonunda kararımı verdim. Yıllarım boşa gitmesin diye ışığa gireceğim bugün. Gözlerimi kapadım, kendimi hızla ışığın içine attım.
Düşüyorum… Işık koskoca bir yalanmış. Üşüyorum. Ortalık o kadar çok soğudu ki. Anlam veremiyorum, neden düşüyorum? Hak ettim mi acaba düşmeyi? Ya da gördüğüm ışık bu kadar mı kötü?
Ölüyorum… Yıllardır düşüyordum ve bugün sonunda düşebildim. Etrafımda renk renk çiçekler belirdi. Renk renk kuşlar cıvıldadı. Hayatımda hiç bu kadar iyi görmedim, hiç bu kadar iyi duymadım. Sanıyorum ölüm böyle bir şey.
Ölmeden önce ışığa teşekkür etmek istiyorum; beni kandırıp umudun içine attı. Umut kadar yalancı bir kavramla karşılaşmamıştım daha önce. İyi ki düşmüşüm bugün. Son nefesimi verirken bir ses kulağıma fısıldadı:

Aylık 120.000 Ziyaretçiye Nasıl Ulaştım?

120 bin ziyaretciye nasil ulastim
  Her geçen gün ziyaretçi ve takipçi sayımı artırdığım blogum, aylık 120.000 ziyaretçiye ulaştı.Verdiğiniz desteklerden dolayı çok teşekkür ederim. Blogumla sizlere hizmet etmekten, sizden gelen dönütlerden memnunum. Bu yazımda, iki yıl gibi çok da uzun olmayan bir sürede-düzenli olarak bir yıldır yazıyorum- ‘’Bu kadar çok ziyaretçiye nasıl ulaştım?’’ sorusuna cevap vermeye çalışacağım.

Bol Bol Araştırdım

  blog yazarligi arastirmanin önemiBlogumu açmadan önce internette günlerce araştırma yaptım. Blog nedir? Ne işe Yarar? Nasıl Açılır? Blog Yazarlığında Nasıl Başarılı Olunur?gibi sorulara cevap bulmak için blog ve blog yazarlığı hakkında onlarca makale okudum. Eğer bir blog yazarı olacaksam, blog yazarlığının ne olduğunu bilmeden bu işe kalkışmak olmazdı. Ayrıca bir şeyi yapacaksam en iyi şekilde yapmalıydım. En başarılı blog yazarları arasına girmeliydim. O yüzden sürekli araştırdım ve hala da araştırmaya devam ediyorum. Çünkü bilgi bitmek tükenmek bilmeyen bir kaynak ve devamlı tazeleniyor. Böyle bir ortamda değişikliklere ayak uydurmazsanız ve okuyucularınıza yenilikleri sunmazsanız başarmak istediğiniz hedefe koşar adım değil de emekleyerek gidersiniz. Siz de eğer yolun başındaysanız araştırın, araştırın, araştırın!

Blogumu Güncelledim

  blogu guncellemenin önemiBlogunuzu güncel tutmak, blog kavramının 2 temel taşından biridir-diğeri özgünlüktür. Bloglar adı üstünde web günlükleri olduğu için bloglarımızı güncel tutmamız gerekir. Eğer blogunuzu yeni açtıysanız hemen hemen her gün yazmalısınız. Blogunuzun durumuna göre üç-dört aydan sonra 3 günde bir yazmanız da yeterli olacaktır. Benim gibi bir kaç yıllık bir bloga sahipseniz artık haftada bir iki yazı, daha yaşlı bloglar için ayda 3-4 yazı bile kafi gelecektir. Bunu belirlemek size düşüyor.
  İtiraf etmeliyim ki ilk bir yıl, işimden ve askerlikten dolayı bloguma istediğim değeri veremedim, güncelleyemedim. Ama tam bir yıldır bloguma devamlı içerik giriyorum. İlk başlarda 2 günde bir yazı girerken haftada 2 yazıya düşürdüm. Artık haftada 1 yazı bile yazsam benim için yeterli. Ama ben yine de daha çok yazı yazmaya çalışıyorum. Ne kadar çok içerik üretirseniz o kadar çok ziyretçi kazanırsınız değil mi?

Başarılı Blogları Örnek Aldım

 ornek almak Blog yazarlığında yeniyseniz eğer yeteri kadar araştırdıktan sonra başarılı belli başlı blogları incelemek, onları takip etmek size büyük bir fayda sağlar. Benim de gerek kişisel blog olsun gerekse farklı türlerde devamlı takip ettiğim bloglar vardı. Bu bloglar, uzun soluklu ve blog yazarlığının ne olduğunu bilen bloglardı. Şimdi bana o blogların başarılı olduğunu anlayacaksın diyeceksiniz belki de? Biraz araştırırsanız karşınıza sürekli belirli bloglar çıkacaktır; birileri devamlı bu bloglar hakkında yazı yazar; takip etmemizi önerir. Mesela Blog Hocam gibi…
  Siz de blogunuzun türüne göre takip edecek bir kaç blog belirleyin ve bununla yetinmeden farklı türlerdeki blgoları da ziyaret edin. Nasıl yazdıklarına, üsluplarına, temasına, ziyaretçi profiline, aklınıza ne geliyorsa inceleyin. Emin olun, sizin blogunuza çok şeyler katacaktır. Örnek almaktan kastım tabi ki taklitçi olmak değil. Her zaman kendi özgünlüğünüzü koruyun.

Okuyucuyu Düşünerek Yazdım

 okuyucularin yararini dusunmek Bir yazı yazarken her zaman yazdığım yazının birileri tarafından okunacağını hesaba katarak yazdım. Üslubuma dikkat ettim; noktalama ve yazım kurallarına riayet ettim; kendi düşüncelerimden ötürü birilerini kötülemedim; sadece eleştirdiğim ve beğendiğim konularda düşüncelerimi aktardım. Kişisel blogun da amacı bu değil midir zaten? Birilerini kötüleyerek ya da düşüncelerime zıt olanları aşağılayarak prim yapmadım. Hep karşımda birisi varmış, beni dinliyormuş gibi yazdım.
  Ayrıca yazımı yazdıktan sonra tekrar okumayı adet edindim: Bu içerik acaba okuyucularım için yararlı mıdır? Ben okuyucu olsam bu yazıyı beğenir miyim? Yazıya eklediğim görseller içeriğim ile alakalı mı, boyutları uygun mu? Eğer bu soruların hepsine değil belki ama çoğuna olumlu cevap verebildiysem o yazıyı yayınladım; sonuç tersiyse yazımı gözden geçirdim.
  Sonuç olarak, blog yazıyorsanız eğer yazdıklarınızın birileri tarafından okunma ihtimalini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. ‘’Ben istediğim gibi yazarım’’ mantığı ile hareket etmek acemilikten başka değildir. Sadece kendimiz için yazacaksak neden blog açıyoruz? O yüzden okuyucularımızın yararını düşünerek yazmalıyız, buna dikkat edersek ziyaretçi sayısı ve blogumuza olan ilgi her geçen gün artacaktır.

Blogumun İstatistiklerini Devamlı Kontrol Ettim

  istatistikleri kontrol etmekWordPress’in paneli çok düzenli olduğu için, bloguma ziyaretlerin nerelerden geldiğini, yazılarımın ne kadar okunduğunu, hangi kelimeler ile bloguma ziyaret geldiğini, blogumda hangi linklere tıklanıldığını hemen hemen her gün kontrol ettim. Bunu sırf görev olsun diye değil, bu işten zevk aldığım için de yaptım. Blogumuza gelen ziyaretler, yorumlar, beğeniler beni gerçekten çok mutlu ediyor, eminim sizi de mutlu ediyordur.
  İstatistikleri kontrol etmem blogumun eksik ve başarılı yönlerini göstermesi açısından da önemlidir. Örneğin Google’da ‘’Blog Tanıtımı’’ araması yaptığınızda 2. Sırada blogumu görebilirsiniz. Daha önce 2. Sayfalarda gezinirken yazdığım ‘’Blog Tanıtımı’’ yazısı ile 2. Sıraya oturdum.
  Bir örnek daha vermek istiyorum. Dört-beş ay önce Google aramasından yazılarımdan birisine ziyaret geliyordu, fakat aranan kelime ile yazımın hiç bir alakası yoktu. Bloguma gelen ziyaretçiler eminim rahatsız olmuştur. Ama benimle alakası olmayan bir durumdu. Ben yine de bu işin peşini bırakmadım ve o kelime grubunu araştırdım, yeni bir yazı düzenledim. Artık ziyaretçiler bloguma geldiğinde aradığı kelime ile ilgili bilgi elde edebiliyorlardı. En komik yanı da o yazıdan 4-5 aydır binlerce ziyaret alıyorum:) Eğer okuyucuları düşünmeseydim ve o değişikliği yapmasaydım hem ziyaretçiler yok yere bana kızacaktı hem de o kadar çok ziyaretçi bloguma gelmeyecekti.

Okuyuculara Kulak Verdim

blog yazarken okuyuculari dinlemek   Yukarıda okuyucuları düşünerek yazdığımı söylemiştim. Okuyucular ile  ilgili dikkat ettiğim bir konu da onları dinlememdir. Yani bir okuyucu herhangi bir yazımda rahatsız olduğu bir kelime veya bir cümle varsa bana yazdığında hemen değiştirmem gereken yeri değiştirdim ya da sildim. Çoğu başarılı blog yazarı bunu yapıyor, bir kaç kere okuduğum yorumlarda buna rastlamıştım.
  Ayrıca takipçileriniz sizden bir konu üzerinde yazmanızı isterse vakit bulun hemen yazın. Hem onların gözünde değerli olursunuz hem de sadık bir ziyaretçi kazanırsınız. Buna da örnek vermek istiyorum. Güldür Güldür Show’da yayınlanan ‘’Bu Tarz Benim Skeci’’ hakkında bir yazı yazmıştım. Bir takipçim ‘’skeci metine çevirseniz daha olur demiş’’ Ben de oturdum bir kaç  skeci metin haline çevirdim. Tam dört saatimi aldı, ama ayırdığım zamana değdi. Hala Güldür Güldür skeç metinlerinden bloguma ziyret alıyorum.
  Okuyucularımız bizim veli nimetimiz. Onlar yazdıklarımızı okudukça yazılarımız daha çok anlam taşıyor. Hele yorum yazarlarsa tadından yenmiyor. Yorumun olumlu ya da olumsuz olması önemli değil. O kişi yazınızı sonuna kadar okumuş ve kafasında yazınız ile ilgili değerlendirme yapmış. Örneğin, bu yazının altına yapacağınız bir yorum beni ne kadar çok mutlu edecektir.

Blog Dostları Edindim

blog dostlugunun onemi  Blog yazarlığım boyunca bir çok blog yazarı arkadaşı edindim. Çoğunun da desteğini gördüm. Yeri geldiği zaman da ben destek verdim. Blog yazarlığı bence tek başına anlam taşımıyor; diğer blog yazarları ile etkileşim halinde olduğu sürece anlam kazanıyor. Peki dost kazanmak için ne yaptım?
  Blog yazarlığında yeni olduğum için herhangi bir problemle karşılaştığımda çekinmeden blog yazarlarından yardım istedim. (tereddüt etmeden yardımcı oldular) Aynı şekilde ilerleyen zamanlarda benden yardım isteyen arkadaşlara da yardımcı olmaya çalıştım. Bu iki yol en güzel ve doğal blog dostu edinme şeklidir bence. Size yardım edenleri unutmazsınız, sizden yardım alanlar da sizi unutmaz.
  İki yıllık blogumda aylık 120.000’den fazla ziyatretçiye nasıl ulaştığımı anlatmaya çalıştım. Yazdıklarım blog yolunda uzun yıllar katetmiş blog yazarları için çok anlam ifade etmeyebilir. Fakat daha yolun başında olan blog yazarları için yol gösterici bir yazı olacağını düşünüyorum. Yazım beklediğimden uzun oldu. Zamanını ayırıp da okuyanlara çok teşekkür ederim. Ayrıca olumlu olumsuz eleştirilerinizi bekliyorum.

Bazı Dizilerin Üzerimizdeki Olumsuz Etkileri

dizilerin-cocuklar-ustundeki-olumsuz-etkileri
  Çok fazla televizyon izleyen birisi değilim. Film ve dizileri genelde internetten izliyorum. Ama arasıra televizyonda neler var bakıyorum. Neler var tv’de peki? Bir çok dizi var. Ben de her defasında açıyorum, birini izliyorum. Yani o kadar saçma, o kadar anlamsız, o kadar gereksiz dizi var ki… Zevkler ve renkler tartışılmaz buna saygım var, lakin bir çok dizinin konusu aynı. Bir kaç yakışıklı, kaslı, zengin abi ve bir kaç güzel, bakımlı abla. Bu bayan ve erkek bir şekilde karşılaşırlar ve aşk başlar.
  Hemen hemen hepsinde aynı mantık var. Kız ve erkek tesadüf eseri çarpışırlar (kitaplar yere düşer, toplanırken el teması olur), kavga ederler, birbirlerinin üzerine düşerler falan filan- karşılaşırlar ve birbirlerine hemen oracıkta aşık olurlar. Saniyeler geçmez, birden nasıl aşık oldularsa, ilginç. İlk görüşte aşk var tabi ki –ama bir çok dizi de aynı sahne işlenmek zorunda mı? Ya da aşk başka türlü olmuyor mu? Ya da hemen bir ten teması ile aşık olunur mu? Ayrıca yakışıklı abi ve ablalarımızın hepsi cool(?) takılıyorlar. Karizmatikler… Her hallerinden karizma ve güzellikfışkırıyor.
  Aşk ilişkileri de bir başka. Bir kız on erkek aşıktır ya da bir oğlana on kız aşıktır. Kızlar birbirleriyle didişir, erkekler birbirleri ile kavga eder istediklerine sahip olmak için. Sonra aşık olduklarını elde ederler, ondan bıkarlar başka birine aşık olurlar. O ona aşık, kavga eder, başka birisi ilgi gösterir ona aşık olur, sonra eskine döner vesaire… Böyle ilişkiler yok mu, tabi ki var. Ama bu dizilerin hepsinde bu konu işlenmek zorunda mı? İsimleri de benzerdir. ‘’Portakal mevsimi, kavun kokusu, aşk çıkmazı, aşk günü, aşk kaçmaz, aşk, yakışıklı güzele aşık…’’ Aşk sözcüğü o kadar çok kullanılır ki, aşkı o dizilerden öğrenmemiz gerekir(?)
  Ha bir de bu dizilerde hep bir yerlerde partiler, balolar, cafcaflı toplantılar ve buluşmalar vardır. Pahalı arabalar, motorsikletler, restoranlar… Hepimizin hayatı tabi ki böyle geçiyor. Ayrıca küçük çocuklar, yaşları 30’muş gibi davranır. Büyük büyük sözler söylerler, ağa olurlar, kendilerinden büyüklere söz geçirirler. Sonra koskoca adamlar da liseli olur, kendinden beklenmeyecek hareketleri sergilerler, çocukça yanlışlar yaparlar. Yine tabi ki içimizdeki çocuk ölsün demiyorum. Ama aptalc hareketler normalleştirilmesin değil mi?
  bu dizileri, büyük küçük hepimiz izliyoruz. Farkında olanlar izlemeyi bırakır. Ya da dizideki olumsuzlukları almaz. Ama genç arkadaşlarımız, yeğenlerimizi, kuzenlerimiz, çocuklarımız da izliyor. Onlar izledikçe izlediklerinin normal olduğunu, bir çok insanın böyle yaşadığını sanıyorlar. Bu da üzerlerinde olumsuz etkiler bırakıyor. Yaşayamayacakları ya da yaşanmaması gereken bir hayatı hayal ediyorlar. Bu uğurda da yanlış yapıyorlar. Bizim gözümüz kulağımız açık olsun ki, büyük hatalar yapmasınlar.

Hayvan Çiftliği Kitap Yorumu

hayvan çiftliği kitap yorumu

HAYVAN ÇİFTLİĞİ

  Geçtiğimiz haftalarda kitapçıda dolaşırken gözüme bir kitap ilişti. Yazarı George Orwell olan‘Hayvan Çiftliği’ isimli kitap bir yerlerden hatırlıyorum nereden, nereden derken işte buldum. Bundan yıllar önce lise sıralarındayken felsefe dersinden George Orwell’ ın hayatını anlatmak üzere bir ödev hazırlamıştım. George Orwell’ın kitapları arasında yer alan eserlerden biride Hayvan Çiftliği isimli kitaptı. Felsefe hocamızın da biraz bahsetmesi sonucu ilgimi çeken kitabı o dönem neden alıp, okumadım inanın bilmiyorum. Neyse ki karşıma çıkmıştı ve bu fırsatı kaçırmaya hiç niyetim yoktu.

Kitabın İçeriği:

  Tahmin ettiğiniz üzere kitap hayvanların yaşadığı bir çiftlikte geçiyor. Kitabı gören kardeşim  pembe renkli kapağın üzerindeki domuz resmini ve kitabın adını görünce doğal olarak bana,  abi; sen bebek kitaplarımı okuyorsun gibi bir cümle kurarak güldü. Tam da bu noktada belirtmek isterim ki; Kitabın içinde geçen olayların bir çoğu gerçek hayatta yaşanmış, günümüzde dahil yaşanan olayları anlatıyor. Bir çiftlik nasıl ele geçirilir, nasıl yönetilir konusunu hayvanlar aracılığı ile anlatarak bir mesaj vermek istiyor.
  Bir gün çiftlik sahibi ve çalışanlarının vurdumduymazlıkları üzerine saatlerce aç kalan hayvanlar, daha önce yaptıkları planı hayata geçirip çiftliğin en akıllı hayvanları olan birkaç domuz önderliğinde ayaklanır ve çiftlik sahibini çiftlikten kovarak, yönetimi ele geçirirler. O gün bağımsızlık günüdür. Ve bir takım yasalar çıkarırlar Bunlardan bazıları;
  • Tüm hayvanlar eşittir. Hiçbir hayvan bir başkasına kötü davranmayacak
  • Hiçbir hayvan çiftlikteki evi kullanmayacak, hayvanlar yatakta yatmaz.
  • Hayvanlar içki içmez
  • Herkes istediğini, istediği kadar yiyebilecek.
  İşbaşı zamanı geldiğinde ise domuzlar bizler içinizdeki en zekileriz. Yeni fikirler üreteceğiz diyerek beden gücü ile çalışmaktan kaçmışlardır. Yönetim konusunda ise iki domuz hep birbirilerine zıt olan fikirler öne sürerler. Bir gün Napoleon isimli domuz bir suikast planı düzenleyerek kendisine sürekli muhalefet olan ve bana göre daha akılcı fikirler ortaya koyan snowball isimli domuzu çiftlikten kaçırarak, çiftliğin yönetimini ele alır. Bundan sonra her şey tersine işler, domuzlar çalışmaları için daha sakin ve sessiz ortama ihtiyaç duyduklarını belirterek çiftlik evini kullanmaya ve yataklarda yatmaya başlar. Kendileri zevk, sefa içinde yaşarken, çiftlik hayvanları eski sahiplerini neredeyse arar duruma gelmişlerdir. Bir yasa daha ezilir ve yine domuzlar önderliğinde insanlarla alışveriş yaparak, ticarete başlamışlardır.
  Beni en çok etkileyen kısım ise hikayenin sonlarına doğru yaşanıyor. Bir sabah tüm domuzlar ellerinde kırbaçlar ile çiftliği denetlemeye kalkıyorlar ve artık insan elbiseleri giyiyorlar, iki ayak üzerinde tıpkı insan gibi dolaşıyorlar Önder Napoleon çiftlikte köpekleri ve ağzında puro ile dolaşıyor, domuzlar kaldıkları eve radyo alıyor, telefon bağlatıyor ve Daily mirror gazetesine abone oluyorlar.
  Bu kitabı okuyup devrim, sosyalizm, demokrasi gibi kavramları sorgulamayacak bir kişi tanımıyorum. Domuzlar ne kadar akıllı ise çiftlik hayvanları da bu hikayede o kadar saf. Günümüz dünyasındaki siyaset ile anlatılan öykü ne kadar iç içe değil mi ?

Yazar Hakkında:

Cihan Demirdaş;  İşletme bölümü lisans mezunu olup kozmetik, kişisel bakım ve ev temizlik ürünleri sektöründe faaliyet gösteren uluslararası sermayeli bir şirketin İnsan Kaynakları ve İdari İşler Müdürlüğü’nde 3 yıldır görev yapmaktadır. İnsan Kaynakları, İletişim, Eğitimler, Girişimcilik, Kariyer ve İş Dünyası ile ilgili makaleler paylaşmak üzere www.cihandemirdas.com adlı web sitesini kurmuştur.

Tesbihin Hayatımızdaki Yeri ve Tesbihane

tesbihane tanitim yazisi
  Günümüzdeki bir çok çeşidi ve modeli bulunan tesbihin geçmişinin aslında çok eskilere dayandığını biliyor musunuz? İlk insanlar, avladıkları avların parçalarını bir ipe dizip üzerlerine asarmış. Sonradan bu tarz takıların düşmandan ve kötülüklerden kendilerini koruduğuna inanmışlar savaşlarda da takmaya başlamışlar. Görüldüğü gibi o zamanlarda da bu tarz takı ve aksesuarlar, uğur ya da şans objesi olarak da kullanılıyordu.
  Tesbihin kullanım amacı kişiden kişiye değişebiliyor. Kimi ibadet için kimi stres atmak için -ki tesbihin stres attığı bilimsel olarak da kanıtlanmıştır- kimi de aksesuar olarak kullanmakta. Kimin, hangi amaçla kullandığını bilmiyoruz ama tesbihin son yıllarda çok sık tercih edildiğini biliyoruz. Özellikle el emeği usta işi tesbihler, tesbih meraklıların vazgeçilmezleri. Bu konuda bazen o kadar hassas olabiliyorlar ki, başka bir model asla kullanamıyorlar. İşte biz de bunun adına “Tesbih Hassasiyeti” diyoruz.
  Tesbih konusunda hassas olanlar, her tesbihi kullanmadığı gibi her yerden de alışveriş yapmazlar. Hassasiyetleri tesbihi aldığı yer için de geçerli oluyor. İşte tam bu noktada size tesbihane.com’danbahsetmek istiyoruz. Tesbihane, 2011 yılında faaliyete geçmiş, güvenli alışverişi ilke edinmiş bir firma. Kehribardan oltu taşına, ağaç tesbihlerden doğaltaş tesbihlere kadar birçok çeşidi Tesihane’de bulabilirsiniz. Kuruluğu yıldan beri tesbih meraklılarının bir numaralı tercihi olan ve bunu da her geçen zaman zaman kanıtlayan müşterilerimiz sayesinde günden güne büyümekteyiz.1.9 milyon üyeye ulaşan Facebook sayfamız da bunun en büyük göstergesi.
  Tesbihane’de sadece tesbih bulmayacaksınız elbette. Erkek gümüş yüzük, bayan gümüş yüzük,gümüş kolye, gümüş saat, küpe, bileklik, alyans, doğaltaş takılar gibi birçok değerli ürünü sitemizde bulabilirsiniz. Sevdikleriniz için güzel ve anlamlı bir hediye arıyorsanız da Tesbihane’yi tercih edebilirsiniz. Erkek ve bayanlara özel kategorilerimizi inceledikten sonra hediye konusunda çok daha kolay karar vereceksiniz. Müşteri memnuniyetini her zaman ön planda tuttuğumuz için beğenmediğiniz ürünün koşulsuz olarak iade ya da değişiminin yapıldığını da unutmayın. Dilerseniz sitemizde bulunan bazı ürünlere hep beraber göz atalım.
Hepsi ve daha fazlası için de Facebooktan Prgarsiv sizi bekliyor!
925 Ayar Gümüş Küre Kesim Ateş Kehribar Tesbih
kehribar tesbih
Edeb Ya Hu Yazılı Yeşil Renk Sıkma Kehribar
yeşil renk sikma kehribar tesbih
925 Ayar Gümüş Kırçiçeği Kolyesi
kir cicegi kolyesi
925 Ayar Gümüş Çınar Yaprağı Kolye
cinar yapragi kolyesi
925 Gümüş Sarmal Vav Püskül Uçlu Kuka Tesbih
vav puskul uclu tesbih
925 Ayar Gümüş Galata Kulesi Model Dumanlı Kuvars Doğaltaş Tesbih
kuvars dogal tas tesbih
925 Ayar Gümüş Ayyıldız Püsküllü İşlemeli Gürcistan Oltusu Tesbih
gurcistan oltusu tesbih
Gümüş Tasarım Harf Püsküllü Küre Kesim Oltu Tesbih
kure kesim oltu tesbih
925 Ayar Gümüş Ay Yıldız Zirkon Taşlı Özel Model Yüzük
zirkon tasli yuzuk
925 Ayar Gümüş Zincir Model Tuğralı Yüzük
zincir model tugrali yuzuk
925 Ayar Gümüş Kar Tanesi Model Küpe
kar tanesi model kupe
925 Ayar Gümüşlü Küre Ametist Doğaltaş Küpe
ametist dogal tas kupe

İnsanlık Öldü Cenaze Namazını Kılan Yok!

denize-vuran-suriyeli-cocuk
Devir artık öyle bir devir oldu ki-ahlaksızlığın normalleştirildiği, farklılıkların kınandığı, düşüncelere saygı duyulmadığı, merhametin zerre kadar değer etmediği, yapılan iyiliğin ihanetle ödüllendirildiği, sevginin yerini zevkin aldığı, yalanın ihtiyaç görüldüğü, teknolojinin saçmalığa alet edildiği, ölümlerin (başkalarının) basit bir oyun sanıldığı- kapkara balçıkla sıvanmış bir kötülük, ahlaksızlık, vurdumduymazlık vb. tüm çirkin ve insanı çirkinleştiren bir zaman kol geziyor.
Kimileri şaaşalı villalarında, bilmem kaç beygirlik arabalarında, bilmem kaç metrelik gemilerinde, zevk-i sefanın doruğuna varırken; kimileri sırtında bilmem kaç kiloluk techizatı, silahı, karnı aç, yorgun, anadan babadan yardan uzak, terörü yok etmek için canını feda eder.
Kimi çocuk elinde küçük bahtsız bir ailenin 3-5 aylık maaşı değerindeki s.çarken bile fotoğrafını çekebildiği telefonunu değiştirmek ister, burnunu-kalçasını-dudaklarını-gögüslerini-kulaklarını (neredeyse tüm vücudunu) beğenmez estetik olmak ister; kimi çocuk elindeki sadece kuru ekmek ile karnını doyurmaya çalışır, ölümden kaçmak için yüzlerce kilometre yol kat eder ve cansız bedeni alelade bir varlıkmış gibi deniz tarafından bir köşeye atılır.
Ülkelerindeki savaştan, açlıktan, kötülükten kaçmaya çalışan insanlar, bindikleri küçücük botlarla sığınacak bir yer arıyorlar. Belki de son paralarını yurtlarından çıkmak için harcadılar. Ama ya daha gitmek istedikleri yere varamadan denizde boğuluyorlar ya da kendini bilmez insanlıktan nasip almamış Avrupa ülkelerinin ördükleri dikenli teller ile karşılaşıyorlar.
Yıllardır-özellikle bir kaç yıldır- bir çok mülteci Türkiye’ye sığındı. Bin değil, milyonlara kapımızı açtık. Bu durumun hem ülkemize hem de sığınmacılara getirdiği olumsuz durumlar oldu. Olmaya da devam ediyor. Yeri geldi ülkemize sığınanlara kızdık, buradan gitmelerini istedik, kin besledik. Ama o çocukların güzel cansız bedenlerine görünce yüz kişi de olsa bin kişi de olsa ülkemize giren mültecilerden kurtulan olduysa, düzgün şartlarda yaşamayı başarabilen olduysa ne mutlu.
Kendi vatandaşları oldu mu bir aslan kesilen Avrupa ya daAmerika kıtası insanları, başka canlar yandığı zaman seslerimi çıkarmazlar. Anlaşma olsa dahi 1.000 mülteciyi sınırlarına sokmaz. Sınırlarına ördükleri duvar ile birlikte kalplerine, vicdanlarına duvar örerler ama haberleri yok. Ne zaman vicdanlı oldular ki şimdi olsunlar? Bir taştan merhamet beklemek saçmalıktan ibaret.
Kötü insan vardır, ama kötü çocuk yoktur. Ölümün siyahı beyazı; ölümün ırkı dini dili, genci yaşlısı yoktur. Ama çocuğun  ölümü varsa  orada yaşam yoktur, orada vicdan yoktur, orada insanlık yoktur…
Çocukların öldüğü, öldürüldüğü, çocuk ölümlerine duyarsız kalındığı bu dünyada herkes gibi duyarsız kalmak yakışmaz; hele bir blog yazarına hiç yakışmaz. Tüm blog yazarı arkadaşlarımı duyarlılığa davet ediyorum. Duyarlı olanlara da teşekkür ediyorum.

Blogumda En Çok Okunan Yazılar Listesi 2

en cok okunan yazilarim analizi
  Blogumda en çok ziyareti alan yazılarımı ara sıra liste halinde oluşturacağımı söylemiştim. İlk listemin yayınlanmasından bu yana 5 aydan fazla zaman geçmiş. O zamandan bu zaman bakalım neler değişmiş, neler aynı kalmış. (Yazılara ulaşmak için başlıklara tıklayın.)

1- Blog Tanıtımı Nasıl Yapılır?

  Uzun bir süredir Blog Tanıtımı kelimesinde üst sıralara çıkmak istiyordum. Bunun için de bu makalemi hazırlamıştım. Ve sonunda amacıma ulaştım. Google aramalarında 4.sıradayım. Makalemin içeriğine geleyim.Blogunu tanıtmak isteyenler için uygulanması gereken yöntemleri makalemde listeledim: Özgün içerik, tanıtım yazıları, sosyal medya, blog tanıtım siteleri, webmaster forumlarına üye olmak, misafir yazarlık, benzer bloglara yorum yazmak, çekiliş düzenlemek, blog dostları edinmek ve reklam vermek. Reklam vermek ve tanıtım yazısı hariç diğer tüm yöntemler blogunuzu ücretsiz bir şekilde tanıtabileceğiniz yollar. Bu tavsiyeleri denemenizi öneririm, faydasını göreceğinizden eminim.
blog-tanitimi

2- Blog Tanıtım Sitesi: Blogumu Tanıt

  Blogunuzu tanıtmak için yukarıdaki makalemde size tavsiyeler vermiştim. Bu tavsiyeler arasında blog tanıtım siteleri vardı. Blogunuzu tanıtmak için size önereceğim site Blogumu Tanıt. Blogumu Tanıt’ta başarılı blogların tanıtımı yapmakla birlikte sizin de göndereceğiniz tanıtım yazılarınızı yayınlıyorum. Blogumu Tanıt’ın diğer tanıtım sitelerinden farkı, samimi bir ortam oluşturmaya çalışması. Yani sadece tanıtım yazınızı gönderip ya da blogunuzun linkini burakıp gideceğiniz bir yer değil. Blog yazarları ile birlikte güzel bir ortam kurmaya çalışıyorum. Sağolsun bir çok arkadaşımız da ilgi gösteriyor. Siz de Blogumu Tanıt ailesine buradan katılabilirsiniz.
blog tanitim siteleri

3- Blog Yazarak Para Kazanılır mı?

  Blog yazarak para kazanmak fikri, bazılarının düşündüğü gibi kolay değil ama hayal de değil. Bu makalemde blog açarak para kazanmanın mümkün olduğundan ve para kazanma yöntemlerinden kısaca bahsettim: Google Adsense, banner reklamlar, bumads, tanıtım yazısı, affiliate marketing, backlink satışı, makale yazarlığı. Kaliteli ve özgün içeriği sahip  her blog konusu ne olursa olsun az ya da çok para kazanır. Önemli olan blogunuzu güncellemeniz ve özgün içerik üretmeniz. Blogunuzu da yeteri kadar tanıtırsanız para kazanmanıza engel olacak bir durum yok.
blogdan-para-kazanmak

4- Para Kazanmak İçin Tavsiyeler

  Blog’dan kazanç sağlamanın mümkün olduğundan yukarıda bahsettik. Peki ne yaparsak para kazanabiliriz ya da nelere dikkat etmemiz lazım ki para kazanabilelim? İşte bu sorulara bu makalemde cevap vermeye çalıştım. Blog’dan para kazanmak için öncelikle kaliteli ve özgün içerik üretmeniz şart sonra, blogunuzu güncel tutmanız, sade ve seo uyumlu bir temaya sahip olmanız, sosyal medyayı akıllıca kullanmanız, blog tanıtımı yapmanız, benzer blogları takip etmeniz ve profesyonel bir reklam sayfanızı hazırlamanız gerek. Bu konulara dikkat ederseniz mümkün olduğunca çok kazanırsınız.
kisisel blog para kazanmak

5- Telefon Dolandırıcılığı Hakkında

  Uzun bir süredir telefon dolandırıcıları binlerce kişiye hediye kazandıklarını iddia eden mesajlar atıyorlar veya arama yapıyorlar. Bununla ilgili yazdığım yazıları bir arada topladım ve dolandırıcıların kullandıkları şirket isimlerini (itm hukuk-gempa grupvb.) telefon numaralarını, attıkları mesajları, dolandırılanların yorumlarını paylaştım. Bu makale sayesinde durumu bir toplumsal sorun olarak görüp dolandırıcılardan gelen mesajları yorum olarak yazıyoruz. Bu yorumlar sayesinde bir çok arkadaşımız dolandırılmaktan kurtuldu.
Dünya Medya, Evren Medya Telefon Dolandırıcılığı

6- 120.000 Ziyaretçiye Nasıl Ulaştım?

  Blogumu açtığım zamanları düşünüyorum da, çok büyük bir yol katettim. Tek tük ziyaretçi gelirken şimdi 100.000’leri geçti ziyaretçi sayım. Yüzlerce de takipçim var. Hepsine teşekkür ediyorum destekleri için. İki yılını dolduran blogumda geniş bir kitleye nasıl hitap ettiğimi düşündüm kendimce ve bu makale ortaya çıktı. Blog yazarlığında başarılı olmak için nelere dikkat etmek gerekir kendi fikirlerimi sizlere sundum.
120 bin ziyaretciye nasil ulastim